BİZDEN MESAJLAR

Değerli okurlarımız,

Toprağın, suyun, havanın bize sunduğu yaşam hakkını her yıl biraz daha erken harcıyoruz. Bu sayıda, Türkiye’nin 18 Haziran’a denk gelen Limit Aşım Günü üzerinden doğanın sınırlarını  aştığımızı gündeme taşıyoruz. Bonn’da yürütülen iklim görüşmeleri, vaatlerin gölgesinde ilerlerken zaman artık daha fazla ertelemeye değil, gerçek ve dönüştürücü adımlara ihtiyaç duyuyor. Öte yandan, kurumsal dünyada ESG kriterlerinin önemi her geçen gün artarken, bu alandaki güncel ve kritik gelişmeleri sizler için derliyoruz. Bu sayıda ayrıca, sosyal metabolizma kavramıyla insanlığın doğayla kurduğu ilişkiyi yeniden düşünmeye davet ediyoruz.

Bültenimizle sizi, daha sürdürülebilir bir geleceğe birlikte yürümeye çağırıyoruz.

Sürdürülebilir kalın…

ÖZGÜN ÇINAR, CEO

Makale içeriği

ESG’Lİ HABERLER

  • “Finding Nemo” filminin ünlü balık türü palyaço balıkları, denizdeki ısı dalgalarıyla başa çıkmak için küçülüyor. Bir araştırmaya göre, mercan resiflerinde yaşayan palyaço balıkları, 2023’te okyanus sıcaklıkları yükseldiğinde önemli ölçüde zayıfladı. DETAY
Makale içeriği
  • Araştırmacılar, ülkeler zorluklara meydan okuyup küresel ısınmayı 1,5 santigrat derece ile sınırlamaya çalışsalar bile, yükselen denizlerin 21. yüzyılın ikinci yarısında ve sonrasında insanlığın dayanıklılığını ciddi şekilde sınayacağını söyledi. DETAY
Makale içeriği
  • Japonya, derin deniz ortamlarında karbondioksiti emmek ve depolamak için deniz yosunu ve mangrov gibi deniz bitkilerini kullanarak “mavi karbon” çözümlerini keşfetmek amacıyla büyük ölçekli bir açık deniz araştırma programı başlattı. Japonya Çevre Bakanlığı tarafından desteklenen bu strateji, mevcut karbon giderme çabalarını tamamlamak ve ülkenin 2050 net sıfır emisyon hedefini tutturmasına yardımcı olmak için tasarlandı. Kıdemli bir bakanlık yetkilisi, bu çalışmaların yalnızca karbon yakalama teknolojileri ile sınırlı kalmadığını, aynı zamanda deniz ekosistemlerini koruyarak iklim değişikliğiyle mücadelede bütüncül bir yaklaşım sunmayı amaçladığını belirtiyor. DETAY
  • Bilim insanları, yeni bir araştırmada, bitki yetiştirmek için kullanılan toprağın, okyanuslarda bulunan konsantrasyondan 23 kat daha fazla mikroplastik içerebileceğini buldu. Araştırmacılar, plastik kirliliğinin tarım alanlarındaki toprak sağlığını ciddi şekilde etkileyebileceğini ve mikroplastiklerin su kaynaklarına karışarak ekosistem üzerinde kalıcı bir hasar bırakabileceğini belirtiyor. DETAY
Makale içeriği
  • Avrupa Birliği, Avrupa Komisyonu’nun Üye Devletlerin Ulusal Enerji ve İklim Planları’na (NECP) ilişkin son değerlendirmesi dikkate alındığında 2030 iklim ve enerji hedeflerine yaklaşıyor gibi görünüyor. İyileştirilmiş ulusal taahhütler, bloğu %55 net sera gazı (GHG) emisyonu azaltma hedefine çarpıcı bir şekilde yaklaştırıyor. Tüm önlemler tam olarak uygulanırsa azaltım oranının şu anda %54 olacağı tahmin ediliyor. Ancak, tarım ve ulaşım sektörlerinde hala önemli boşluklar bulunuyor ve bazı ülkelerin bu alanlarda daha fazla adım atması gerektiği vurgulanıyor. DETAY
  • Profesyonel ağ #WeAreEurope tarafından yayınlanan yeni bir ankete göre, Avrupa’daki şirketlerin çoğu, sürdürülebilirlik raporlama gerekliliklerini ve AB Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlaması Direktifi (CSRD) kapsamındaki şirketlerin yükümlülüklerini azaltmaya yönelik Avrupa Komisyonu’nun “Omnibus” girişimine karşı çıkıyor. Raporlama yapanların çoğunluğu, CSRD’nin mevcut halinden memnun olsa da bazı iyileştirmeleri destekliyor. DETAY
  • İklim çözümleri sağlayıcısı Watershed, kuruluşların ve şirketlerin daha doğru karbonsuzlaştırma kararları alabilmesini sağlamayı amaçlayan bir hamleyle küresel emisyon veritabanının açık ve ücretsiz bir versiyonunu başlattığını duyurdu. DETAY
Makale içeriği
  • AB’nin iklim bilimi danışmanı – Avrupa İklim Değişikliği Bilimsel Danışma Kurulu (ESABCC) – bloğu iklim hedeflerinin sulandırılmaması konusunda uyarıda bulundu. Avrupa Komisyonu, Temmuz ayında AB ülkelerinin emisyonlarını 1990 seviyelerine göre 2040 yılına kadar %90 oranında azaltmak için yasal olarak bağlayıcı bir hedef önermeyi planlıyor. Ancak hükümetlerin tepkisiyle karşı karşıya kalan Brüksel, yerel endüstriler için daha düşük bir hedef belirleme ve açığı %90’a kadar kapatmak için uluslararası karbon kredileri kullanma gibi seçenekleri değerlendiriyor. DETAY
  • Avrupa Yatırım Bankası, önümüzdeki üç yıl boyunca su kirliliğini azaltmaya, su israfını önlemeye ve su sektöründeki yenilikçi işletmeleri desteklemeye yardımcı olan projelere 15 milyar Avro (17 milyar $) yatırım yapma sözü verdi. DETAY

🍃YEŞİL KÖŞE🍃

SÖZ ÇOK, İLERLEME AZ: BONN GÖRÜŞMELERİ VE KÜRESEL İKLİM KRİZİ

Haziran 2025’te Almanya’nın Bonn kentinde gerçekleşen Birleşmiş Milletler İklim Konferansı, Brezilya’da düzenlenecek COP30 öncesinde süreci şekillendirmesi beklenen önemli bir dönüm noktasıydı. Ancak bu görüşmeler, iklim kriziyle mücadelede ihtiyaç duyulan ivmeyi yakalamaktan çok, derin fikir ayrılıklarını ve siyasi kırılganlıkları ortaya çıkardı. Gelişmekte olan ülkelerin artan finansman talepleri, delegasyonlar arası uzlaşmazlıklar ve ABD’nin müzakerelere katılmaması, görüşmelerin ruhunu belirleyen temel unsurlar oldu. Bu durum, çok taraflılığın geleceği konusunda ciddi soru işaretlerine neden oldu. Verimlilik için gündem sadeleştirme ve delegasyon sayılarında kısıtlama gibi öneriler sunulmasına rağmen, ülkeler bu konularda ortak bir zemin bulmakta zorlandı. Bolivya’nın liderliğindeki LMDC ülkelerinin gündeme yeni maddeler ekleme girişimi, görüşmeleri iki gün boyunca kilitledi ve zaman kaybına yol açtı. Aynı zamanda sivil toplum kuruluşları da bu çıkmazlara dikkat çekerek, oy çokluğu ile karar alma gibi reform önerileri sundu.

Bonn’da en yoğun tartışma alanlarından biri de iklim uyumuydu. Özellikle Küresel Uyum Hedefi kapsamındaki göstergelerin netleştirilmesi, görüşmelerin teknik boyutunu oluşturdu. Başlangıçta 9.000’i aşan potansiyel gösterge sayısının düşürülmesi umut verse de, göstergelerin nasıl uygulanacağı ve hangi ölçütlere göre değerlendirileceği konusunda derin görüş ayrılıkları vardı. Finansman bu alanda da en büyük darboğaz olarak öne çıktı. Gelişmiş ülkelerin katkıları yetersiz kalırken, gelişmekte olan ülkeler MoI (araçlar ve finansman) başlığının sürecin merkezine yerleştirilmesini talep etti. Ancak bu talep, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere birçok gelişmiş ülke tarafından itirazla karşılandı. Bu sırada BM Çevre Raporu’nun verileri, uyum için sağlanan finansmanın ihtiyaçların sadece %5’ini karşılayabildiğini ortaya koydu. Ulusal Uyum Planları (NAPs) üzerine yürütülen müzakereler ise sonuçsuz kaldı; bu da sürecin COP30’a devredilmesine yol açtı.

İklim finansmanı başlığı ise Bonn görüşmelerinin merkezindeydi. Gelişmekte olan ülkeler, COP29’da belirlenen yıllık 300 milyar dolarlık hedefin çok daha üstünde desteğe ihtiyaç duyduklarını ifade ederken, ABD’nin iklim yardımlarını iptal etmesi ve bazı Avrupa ülkelerinin kesinti açıklamaları beklentileri düşürdü. Paris Anlaşması’nın 9.1 maddesi üzerinden yürütülen tartışmalar derinleşti. COP29’da ortaya konan 1.3 trilyon dolarlık genel çağrıya rağmen, bu fonun nasıl sağlanacağına dair net bir plan hâlâ bulunmuyor. Tüm bu karmaşa içerisinde “Bakü’den Belém’e” uzanan iklim finansmanı yol haritası umut verse de, temkinli iyimserlikten öteye geçemedi.

Adil geçiş, Bonn’da tartışılan diğer önemli bir konu oldu. Özellikle işçilerin, yerel toplulukların ve kırılgan grupların ekonomik dönüşüm sürecinde nasıl destekleneceği konusunda fikir birliği sağlanmaya çalışıldı. Ancak bu alanda da gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında yaklaşım farkı vardı. Güney ülkeleri sürecin sadece ekonomik değil, sosyal boyutunun da ele alınmasını isterken; kuzey ülkeleri adil geçişi daha çok iş gücü odağında değerlendirdi. Finansman sorunu bu alanda da ön plana çıktı. Programın 2026’da sona erecek olması, yeni bir mekanizma kurulması ihtimalini gündeme taşıdı. Belém Adil Geçiş Eylem Mekanizması gibi öneriler sivil toplum için heyecan verici olsa da henüz somutlaşmış değil.

Öte yandan, kayıp ve hasar konusunda da hayal kırıklığı büyüktü. 2023’te kurulan kayıp ve hasar fonuna şimdiye kadar yalnızca 768 milyon dolar taahhüt edilirken, bunun sadece yarısı ödendi. Bu rakam, gelişmekte olan ülkelerin tahmini ihtiyaçlarının binde ikisinden bile az. Gelişmiş ülkeler, Varşova Uluslararası Mekanizması’nın (WIM) finansman tartışmaları için uygun yer olmadığını savunurken, gelişmekte olan ülkeler tam tersini düşünüyordu. Taraflar nihayetinde bir resmi olmayan not üzerinde anlaştı, ancak bu durum ilerleme olarak değerlendirilmekten oldukça uzak.

Azaltım Çalışma Programı (MWP) ise kapsamını yitirmiş, işlevi tartışmalı bir platforma dönüşmüş durumda. Fosil yakıtların azaltımı gibi somut çıktılar beklenirken, tartışmalar daha çok dijital altyapılar ve BT sistemlerine odaklandı. Üç yıldır sürdürülen bu sürecin elle tutulur bir ilerleme sağlayamaması, Bonn’un sonunda birçok tarafı hayal kırıklığına uğrattı. Aynı zamanda Küresel Durum Tespiti (GST) ve yeni ulusal katkı beyanları (NDC’ler) süreci de tartışma yarattı. GST’nin fosil yakıtlardan uzaklaşmayı açıkça vurgulaması gerektiği savunulsa da, bu yönde bağlayıcı bir dil kullanılmadı. Nihai metin, mutabakat değil, yalnızca tarafların pozisyonlarını yansıtan bir belge olarak ortaya çıktı.

Bonn görüşmelerinin ardından gözler şimdi COP30’un ev sahibi Belém’e çevrildi. Ancak Brezilya’nın petrol ve gaz sektöründeki yatırımlarının yarattığı çelişki, şimdiden sürece gölge düşürmüş durumda. Ayrıca lojistik sorunlar, konaklama yetersizliği ve aşırı fiyatlandırma gibi pratik engeller de COP30’un katılımcı yapısını tehdit ediyor. Finansman, uyum, adil geçiş ve fosil yakıtlar gibi kilit alanlarda hâlâ yeterli ilerleme sağlanamamışken, COP30’un sadece sembolik bir zirve değil, aynı zamanda “iddia açığını” kapatacak somut adımların atılacağı bir dönüm noktası olması bekleniyor. Bonn’un gösterdiği üzere, iklim krizinin gerçekliği ile siyasi karar alma süreçleri arasında hâlâ büyük bir uçurum var.

DAMLA GÜNALP, SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK UZMANI

Makale içeriği