BİZDEN MESAJLAR
Kemaleddin Dilbaz, CEO
Değerli okurlar, ESG faaliyetlerine ilginin arttığını bizlere gelen danışma taleplerinden, sorulardan ve düzenlediğimiz ya da katıldığımız seminerlerde aldığımız yorumlardan anlayabiliyoruz. ESG konusundaki kafa karışıklıklarının da yavaş yavaş ortadan kalktığı görülüyor. Örneğin, ESG’nin “çevresel risklerden ibaret algılanmasına yönelik yaklaşımın” terk edildiğini ve işletmelerin “sosyal” konular üzerine de yoğunlaşmaya başladıklarını görüyoruz. Bu oldukça sevindirici. Bizler de bu sadeleşmenin ve farkındalık artışının sürükleyicilerinden olmak, işletmelerimizin bulundukları noktayı anlamalarına yardımcı olmak amacıyla çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu bülten de bu amaca hizmet etmek için hazırlanıyor ve şimdiden beşinci sayısına ulaştı. Keyifle okumanız dileğiyle.
Özgün Çınar, CRO
Sürdürülebilirlikle ilgili haber akışının bir süredir önemli ölçüde büyüdüğünü görüyoruz. Bilim insanları ardı ardına araştırmalar yapıyor ve sonuçlarını kamuya açıklıyor. Haber akışında dikkatimizi çeken bir nokta var. O da şu: Her yeni kurulan model sonucunda, iklim değişikliğine dayalı riskler ve tahmin edilen hasar büyüklükleri sürekli olarak artış gösteriyor. Bu da, sürdürülebilirlik konusunun ve yaptığımız çalışmaların önemini, hayatiyetini bize tekrar tekrar hatırlatıyor. Sürdürülebilirlik ilkelerinin her ülkenin, her işletmenin ve her bireyin hayatında mutlaka yer edinmesi gerekiyor. Ancak böylelikle herkesin insana yakışır şekilde yaşayabileceği bir dünyaya erişilebilecek… Sürdürülebilir kalın…
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ EYLEM PLANI
Türkiye, iklim değişikliği ile mücadelede önemli adımlar atmaya hazırlanıyor. 2024-2030 dönemini kapsayan;
- İklim Değişikliği Azaltım Stratejisi ve Eylem Planı (İDASEP) ile
- İklim Değişikliği Uyum Stratejisi ve Eylem Planı (İDUSEP)
Yaklaşık iki yıllık titiz çalışmanın ürünü olarak kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla hayata geçirilebilecek aşamaya getirildi.
İklim Değişikliği Azaltım Stratejisi ve Eylem Planı (İDASEP), Türkiye’nin iklim politikalarının temelini oluşturuyor. Paris Anlaşması’nın getirdiği hedefler doğrultusunda endüstri, enerji, bina, ulaşım, tarım, atık, AKAKDO (arazi kullanımı, arazi kullanımı değişikliği ve ormancılık) adil geçiş ve karbon fiyatlandırma gibi konulara odaklanarak 49 strateji ve 260 eylem belirlemiş durumda. Bu stratejiler ve eylemler, uzmanlar ve paydaşların katılımıyla belirlenmiş olup Türkiye’nin sera gazı emisyonlarını azaltma hedefine ulaşması için bir yol haritası sunuyor.
Bilindiği gibi Paris Anlaşması, küresel ısınmayı sanayileşme öncesi döneme göre 2°C’nin altında tutmayı ve mümkünse 1,5°C ile sınırlamayı hedefliyor. Bu hedeflere ulaşabilmek için ise sera gazı emisyonlarının en geç 2025 yılında zirve yapması ve 2030 yılında 2019 seviyelerine göre % 45 oranında azaltılması gerekiyor. Paris Anlaşmasının uygulanması, ekonomik ve sosyal dönüşümü gerektirmekte olup, ülkelerin her beş yılda bir Ulusal Katkı Beyanlarını (NDC) güncellemesi bekleniyor. Her yeni NDC’nin, bir öncekine kıyasla daha iddialı olması gerekiyor. Şu ana kadar 70 ülke uzun vadeli stratejilerini açıklamış bulunuyor. Bu stratejiler, Türkiye’nin NDC’lerine de uzun vadeli bir bakış sunarken, ülkenin kalkınma süreçlerine de vizyon ve yön sağlıyor.
Türkiye, iklim değişikliğine uyum sağlama anlamında da önemli adımlar atıyor. Türkiye’nin İklim Değişikliğine Uyum Stratejisi ve Eylem Planı (İDUSEP); su kaynakları yönetimi, tarım ve gıda güvencesi, ekosistem hizmetleri, doğal afet risk yönetimi ve insan sağlığı gibi beş önemli alana odaklanıyor. Projeksiyonlara dayalı olarak hazırlanan İDUSEP, çeşitli sektörlere ilişkin toplam 40 strateji ve 129 eylem içeriyor.
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından yapılan değerlendirmeler, iklim değişikliğinin kaçınılmaz etkilerine dikkat çekmekte. Bu nedenle, sera gazı emisyonlarının azaltılması kadar iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine uyum sağlamak da hayati önem taşıyor. İklim değişikliği ile mücadeledeki bu hassas denge, uluslararası sözleşmelerin (örneğin Paris Anlaşması) de önemli bir parçası. Uyum, değişen iklim şartlarına uyum sağlamak ve olumsuz etkileri azaltarak mümkün olduğunca fırsatlara dönüştürmek için strateji ve politikaların güçlendirilmesi ve uygulanması süreci olarak tanımlanabilir.
Söz konusu strateji ve eylem planları, Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadelesinde bir dönüm noktası olarak görülüyor. Kamu, özel sektör, sivil toplum ve bireyler arasında güçlü işbirliği ile hayata geçirilecek olan planlar, çevrimiçi izleme sistemleri ve İklim Portalı üzerinden şeffaf bir şekilde izlenecek. İklim Değişikliği Başkanlığı her yıl izleme ve değerlendirme raporları hazırlayarak süreci değerlendirecek ve gerektiğinde revizyona gidilebilecek.
Almina Gencal, Sürdürülebilirlik Uzmanı
ESG’Lİ HABERLER
- Bloomberg’in haberine göre Çin, “büyük kirleticilere” emisyonlarını azaltmaları için baskı yapmak amacıyla “ulusal karbon piyasasındaki arzı sıkılaştırmayı” planlıyor. DETAY
- Associated Press’in raporuna göre iklim değişikliği, “ısınmayan kurgusal bir dünya” ile karşılaştırıldığında önümüzdeki 25 yıl içinde küresel hasılayı yaklaşık % 19 oranında azaltacak. Almanya’nın Potsdam İklim Etkisi Araştırma Enstitüsü’ndeki araştırmacılar tarafından yapılan yeni bir araştırmaya göre, en yoksul bölgelerin ve iklim değişikliğinden en az sorumlu olanların “en büyük mali darbeyi” alacağı belirtiliyor. Makale, iklim değişikliğinin etkisinin 2049 yılına kadar yılda 38 trilyon dolar olacağının belirlendiğini ve 2100 yılına gelindiğinde finansal maliyetin önceki çalışmalardaki tahminlerin iki katına çıkabileceğini de ilave ediyor. DETAY
- Guardian’ın haberine göre, sivil toplum uzmanları ve ekonomistler, iklim değişikliğiyle mücadele için Dünya Bankası aracılığıyla hükümetler tarafından milyarlarca dolarlık uluslararası yardım taahhüdünde bulunulması gerektiğini ifade ediyorlar. DETAY
- Birleşik Arap Emirlikleri kurak bir iklime sahip ve yıllık ortalamada 100 mm’den az yağış alıyor. 17 Nisan’da ülkede olağanüstü bir yağış görüldü ve Dubai’ye 100 km uzaklıktaki Al-Ain’e 24 saat içinde yaklaşık 256 mm yağış düştü. Bu da sel felaketine yol açtı. Sele neden olan şiddetli yağışın temel nedeninin iklim değişikliği olduğu kadar “bulut tohumlama” teknolojisinden kaynaklandığı da iddialar arasında. DETAY
- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi hakimleri, İsviçre’nin ulusal sera gazı emisyonlarını azaltmak için yeterince çaba göstermemesi nedeniyle vatandaşlarının insan haklarını ihlal ettiğine hükmetti. Bu karar, devletlerin iklim değişikliğine karşı “önlem alma gereklilikleri” açısından geniş sonuçlar doğurabilecek gibi görünüyor. DETAY
- The Nature Conservancy, Rewilding Europe, Wetlands International ve World Wide Fund for Nature (WWF) gibi kuruluşlardan oluşan bir koalisyon olan Dam Removal Europe (DRE) tarafından hazırlanan yeni bir rapora göre, Avrupa 2023 yılında rekor sayıda (487) barajı ve diğer nehir bariyerlerini ortadan kaldırdı. DETAY
- MTU tarafından açıklanan devrim niteliğindeki tahrik konseptleri arasında elektrikli bir tahrik sistemi de yer alıyor: Uçan Yakıt HücresiTM (FFC). Yakın zamanda bölgesel hava trafiğindeki kısa mesafeli rotalarda konuşlandırılması planlanıyor. Verimlilik artışına paralel olarak, uçan yakıt hücresinin 2050 yılından itibaren kısa ve orta mesafeli rotalarda da faaliyete geçmesi ve ticari havacılığın iklim üzerindeki etkisinin daha da azaltılması hedefleniyor. DETAY
BİR ANKETİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Bloomberg, bir süre önce yaptığı bir anketin sonuçlarını yayımladı.
İsmi “Avrupa ESG Veri Trendleri Anketi 2024”.
Çalışma, Avrupa’nın 7 büyük kentinde (Londra, Stokholm, Cenevre, Amsterdam, Frankfurt, Paris ve Milan) yüz yüze yapılan toplantılar (başka bir deyişle büyük bir roadshow) sırasında gerçekleştirilmiş. Toplam 220 ESG veri sorumlusu, ESG profesyoneli ve Bloomberg müşterisi araştırmaya bizzat katılmış.
Bazı sonuçlar oldukça ilgi çekici görünüyor. Şöyle ki;
- Katılımcılara en büyük ESG veri önceliklerinin ne olduğu sorulduğunda, “mevzuat gerekliliklerini yerine getirmek” %35 ile birinci sırada çıkmış. “İklim riskini yönetmek ve net sıfır hedeflerine ulaşmak” ise ancak %18 ile ikinci sırada yer alabilmiş.
- ESG verisine ilişkin karşılaşılan en büyük zorluk sorulduğunda, %63 gibi ezici bir çoğunluk “şirket tarafından raporlanan ESG verilerindeki kapsam ve kalite sorunlarını” işaret etmiş.
- ESG verilerinin yönetimine ilişkin olarak karşılaşılan en büyük zorluk, diğer bir soru olmuş. Katılımcıların %41’i “Sürekli gelişen ve yeni veri içeriğiyle başa çıkmak”, %25’i ise “ESG veri kapsamını mevcut kurum verisiyle bağlantılandırmak” şeklinde yanıt vermiş.
- ESG veri yönetimi ise halen çözümlenememiş bir konu görüntüsü sergiliyor. Firmaların yaklaşık üçte biri (%38) ESG verilerini merkezi olarak özel bir çözümle yönetirken, %20’si veri yönetim stratejilerini hala değerlendiriyor.
Görünüyor ki, firmalar ESG verisinin kalitesi ve kapsamı yanında yönetimi konusunda da yoğun bir efor sarf ediyorlar ve bu konuda daha alınacak önemli bir mesafe var.
Veri önceliği ise halen “mevzuat gerekliliklerini yerine getirmekten” ibaret. İbaret, diyoruz çünkü ikinci sırada gelen “iklim riskini yönetmek ve net sıfır hedeflerine ulaşmak” onun yarısı kadar oy alabilmiş.
Oysa, ESG faaliyetlerinin temel amacı “daha sürdürülebilir bir dünyaya ulaşmak”. Bu da ancak sera gazı salımları yanında diğer çevresel etkileri azaltacak ve iklim risklerini etkin yönetecek stratejiler geliştirmekle mümkün olabilir.
Sonuç olarak, veri niteliği yanında verinin ne için toplandığı ve nihai olarak ne şekilde kullanılarak arzu edilen sonuçlara ulaşılabileceğine ilişkin bir “mantalite evrimine” de ihtiyaç duyulduğu görülebiliyor.
Özgün Çınar, CRO
ÖNEMLİ KAVRAMLAR
EKOLOJİK KOLONYALİZM
Ekolojik kolonyalizm, bir devletin veya ülkenin başka devletleri, ülkeleri veya toplulukları resmi araçlarla doğrudan egemenliği altına alarak ekonomik, siyasal ve kültürel açıdan sömürmesi, kontrol etmesi ve yönetmesi olarak tanımlanabilecek “kolonyalizmin” ekolojik boyutunu vurgular ve doğal kaynakların sömürülmesi, çevre tahribatı ve biyolojik çeşitliliğin zarar görmesi gibi sonuçlar yaratabilir. Doğal olarak, yerli halkların yaşam biçimini ve çevresini etkileyerek onların çıkarları hilafına kaynakların kullanımına yol açar. Ekolojik kolonyalizm, sadece ekonomik değil aynı zamanda çevresel ve toplumsal boyutları da içeren karmaşık bir olgudur. Günümüzde, kapitalizmin ve emperyalizmin son aşaması olarak ortaya çıkan bir süreç olduğu değerlendirilmektedir.